Almanya Başbakanı Scholz Erdoğan’ı nasıl ikna etti?
Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Federal Meclis Grubu Dış Politika Sözcüsü Nils Schmid, Almanya’da 23 Şubat’ta yapılacak erken genel seçimler öncesinde Federal Meclis’te aralarında DW Türkçe’nin de bulunduğu bir grup Türk gazeteciyle bir araya geldi.
SPD’li Başbakan Olaf Scholz’un Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çalışma tarzı hakkında bugüne kadar kamuoyuna yansımayan bilgileri paylaşan Schmid, Türkiye’de muhalefete artan baskılar, Kürt sorunun çözümü konusunda PKK lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmeler, Almanya’nın Suriye’deki Kürtlerin özerklik talebine bakışı ve Türk vatandaşlarının almakta zorlandığı Schengen vizesi hakkında dikkat çekici açıklamalar yaptı.
Scholz’un Türkiye politikasının bilançosu
23 Şubat seçimleri sonrasında kurulacak koalisyon hükümetinde yer almasına kesin gözüyle bakılan SPD’nin önde gelen isimlerinden Nils Schmid, Scholz başbakanlığındaki hükümetin son üç buçuk yılda Türkiye ile ilişkileri yeniden güçlendirdiğini anlattı.
Schmid, “Artık en azından Alman hükümeti ile Türkiye arasında ve aynı zamanda liderler düzeyinde Scholz ve Erdoğan arasında olumlu bir çalışma ilişkisi inşa ettik. Aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) -Türkiye ilişkilerinin de yeniden canlandırılmasını sağlayacak bir çerçeve belirlendi. Şimdi uygulamaya geçilmesi gerekecek ama en azından AB’de Türkiye ile daha yakın çalışılması gerektiği konusunda bir uzlaşı sağlanabildi” diye konuştu.

Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Federal Meclis Grubu Dış Politika Sözcüsü Nils Schmid.Fotoğraf: Deger Akal/DW
Türkiye’yi “zor ama aynı zamanda Avrupa için önemli bir bölgesel aktör” olarak nitelendiren SPD’li siyasetçi, “Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında Türkiye’nin dış politikasının daha az agresif olmaya başlaması, Alman hükümetinin Türkiye ile belirli konuları görüşmesini ve aynı zamanda AB’de Türkiye ile ilişkilerin yoğunlaştırılması gerektiğini savunmasını kolaylaştırdı” dedi.
Nils Schmid, Türk dış politikasında, ilişkilerin daha yapıcı bir zemine kaymasına kapı aralayan değişiklikleri ise şöyle sıraladı: “Türkiye-Yunanistan arasında gerilimin düşürülmesi, Kıbrıs’ta en azından yeniden görüşme sürecinin başlaması, Türkiye’nin Azerbaycan ile Ermenistan arasında imzalanması beklenen barış anlaşmasına olumlu desteği, Türkiye’nin Ukrayna’ya desteği ve Ankara’nın Rusya ile diyalog kanallarının açık tutulmasını sağlaması.”
Erdoğan’ı Scholz mu ikna etti?
Peki Erdoğan’ın “agresif dış politikasından” vazgeçmesinde tek başına yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi mi etkili oldu? Scholz, bu süreçte nasıl bir rol oynadı?

Olaf Scholz, başbakanlık görevini üstlendikten sonra 14 Mart 2022’de ilk ziyaretlerinden birini Ankara’ya gerçekleştirdi.Fotoğraf: Michael Kappeler/dpa/picture alliance
Bu soruları “Kanımca Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem Türkiye’nin bölgedeki rolü hem de Türkiye ekonomisi için, komşuları ve Batılı ülkelerle partnerliğin ve iş birliğinin önemli olduğunu anladı” sözleriyle yanıtlamaya başlayan SPD’li siyasetçi, şu dikkat çekici değerlendirmeyi aktardı:
“Erdoğan, bir noktada ekonomi politikalarının çıkmaza girdiğini fark etti… Aynı zamanda, ateşle oynayarak bölgesel ihtilafları alevlendirmenin sınıra ulaştığını gördü. Erdoğan bunu fark ettiği esnada Scholz da Türkiye’ye yönelik çok pragmatik, akılcı bir tutum sergiledi: Evet, iki ülke arasında insan hakları ve demokrasiye ilişkin temelde görüş ayrılıkları var ve Scholz da gerekli uyarıları dile getirdi ama megafonla değil, Türkiye ile ilişkileri asla Alman iç siyasetinde puan toplamak için araçsallaştırmadı. Aslında araçsallaştırma çok basit. Çıkıp, ‘ben demokrasiyi savunuyorum’ dersiniz ya da ‘Erdoğan diktatör’ dersiniz… Ama Scholz bunu yapmak yerine Türkiye’yi bölgesinde ve AB’nin sınırlarında önemli bir dış politika aktörü olarak kabul etti ve buna duyulan saygıyı gösterdi. Ortak pek çok konu olduğu ve ilerleme kaydetmek için konuşulması gerektiği yönünde de bir tutum sergiledi. Ve Erdoğan da içinde bulunduğu koşullar nedeniyle buna açıktı ve bu tutum olumlu bir sonuç verdi.”
“Otoriter eğilimler ilişkilerde sağlanan ilerlemeyi zora sokabilir”
SPD’nin Dış Politika Sözcüsü Schmid, “Dış politikası değişmiş olabilir ama iç politikada olumlu bir değişim olmadı. Scholz’un işbirliğini derinleştirdiği Erdoğan, muhalefete baskıları artırıyor. Bu Scholz’u zora sokmuyor mu?” sorusunu da yanıtladı.
Türkiye’de basın özgürlüğüne ve siyasi çoğulculuğa artan baskının her Alman hükümeti için bir sorun olduğuna vurgu yapan Schmid, “Zor tabii ki. Otoriter eğilimler arttığı takdirde, Scholz’un bugüne kadar ilişkilerde sağladığı ilerleme zora girebilir, muhafaza edilmeyebilir. Gidişat, büyük ölçüde Türkiye’de iç siyasette yaşanacak gelişmelere bağlı olacak. Çünkü hukukun üstünlüğü ve insan hakları ile ilgili sorunlar çözülmediği takdirde, ilişkileri derinleştirme çabasının sınırına dayanırız” dedi.
İmamoğlu Münih’e gelişini iptal etmek zorunda kaldı
Schmid, son dönemde özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere CHP’li belediyelere yönelik artan baskıları da değerlendirdi.
“Bu hafta Münih Güvenlik Konferansı’na Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da gelmesi bekleniyordu ancak CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar nedeniyle gelemeyeceğini ilettiği bildiriliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Schmid, “Evet ben de kendisiyle Münih’te görüşmek istemiştim. Ama İstanbul’daki belediyelerde, sürekli CHP’lilerin gözaltına alınması nedeniyle Almanya’ya gelişini iptal ettiğini bildirdi” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.Fotoğraf: ANKA
SPD olarak, CHP ve DEM’in seçilmiş belediye başkanlarını “hapislerde değil belediyelerde görmek istediklerini” çok net bir şekilde söylediklerini aktaran Nils Schmid, “Yargı siyasi çıkarlar için araçsallaştırılmamalı” vurgusu yaptı.
Alman siyasetinde Türkiye’yi çok yakından tanıyan isimler arasında yer alan Alman siyasetçi, “Kısıtlamalar olmaksızın siyasi rekabet sağlanmak zorunda. Bence Türk halkı da bunu istiyor. Seçimi kaybetmek de kazanmak da siyasi çoğulculuğun bir parçası. AKP’nin seçim galibiyetlerine de hep saygı duyduk” sözlerini kaydetti.
“AKP iç siyasetin dış siyasete etkisini hafife alıyor”
Nils Schmid, AKP’nin Türkiye iç siyasetindeki gelişmelerin dış politikaya etkilerini hafife aldığı görüşünde.
Schmid, “Oysa Türk iç politikasında yaşanan gelişmeler, dış politikasının oyun alanlarını da belirliyor. Gümrük Birliği’nin modernizasyonu, vize serbestisi ve tabii ki üyelik müzakerelerinde bu çok net. Ama zaten bir ülke ne kadar otoriterse işbirliği o kadar güçleşiyor. Otoriter eğilimler, yolsuzluk, hukukun üstünlüğündeki eksiklikler, hak ve özgürlüklerdeki kısıtlamalar, sadece dış politikada klasik anlamda değil, bilim, araştırma, yatırımlar, ticaret gibi alanlarda da iş birliğini tehlikeye sokuyor” diye konuştu.
SPD Türkiye’de değişim umudunu mu kaybetti?
Bu arada SPD’nin 23 Şubat seçimleri için hazırladığı seçim programında ilk kez Türkiye’ye AB genişlemesi çerçevesinde de AB’nin komşuları ile ilişkileri bağlamında da hiç bir şekilde yer verilmemesi soru işaretlerine yol açmıştı.
“Bunun çok pragmatik bir nedeni var” diyen SPD’li siyasetçi, programı kısa ve sadece önümüzdeki dört yılda ilerleme kaydedilecek somut konularla sınırlı tutmak istediklerini anlattı.
“Bu, Türkiye’nin yeniden demokratikleşme yörüngesine girebileceği umudunuzu kaybettiğiniz anlamına mı geliyor?” sorusuna ise Schmid, “Yok aslında umudumuz daha da arttı. Çünkü yerel seçimlerde CHP büyük galibiyet elde etti… Ama dediğim gibi parti programında somut olarak önümüzdeki dört yılda atılabilecek adımlara odaklandık” yanıtını verdi.
Kürt sorunu ile ilgili yeni çözüm süreci: Soru işaretleri var
Türkiye’de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla birlikte hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan ile DEM Parti arasında başlayan görüşme süreci ile ilgili soruyu da yanıtlayan Nils Schmid, gelişmelere ve sürecin ciddiyetine ilişkin bazı soru işaretleri bulunduğuna işaret etti.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan ile başlatılan görüşme süreci Avrupa başkentlerinde de ilgiyle takip ediliyor.Fotoğraf: DHA
SPD’li siyasetçi, “Soru şu: Bahçeli ve Erdoğan için mesele, Erdoğan’a bir kez daha cumhurbaşkanlığı yolunu açacak Anayasa değişikliğine Kürtlerin desteğini mi almak? Yoksa gerçekten de bir değişim mi isteniyor? Şüpheler var. Ama bunu Türkiye’deki siyasi aktörler tartışmalı. Avrupalılar olarak bizler, Türkiye’de ‘Kürt sorununun’ Türkiye Anayasası ve Türk ulusal devleti çerçevesinde siyasi olarak çözümü için her türlü desteği vermeye hazırız. Bunun 2015’de başarılamamış olması üzücü” dedi.
“Suriye’deki Kürtlerin özerklik taleplerine saygı gösterilmeli”
Suriye’deki siyasi değişim sürecini ve Türkiye’nin Suriye politikalarını da değerlendiren SPD Dış Politika Sözcüsü Schmid, Türkiye ile Suriye’deki askeri rolünün ne olması gerektiği ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) konularında görüş ayrılıkları bulunduğunu anlattı.
Bölgede bir bağımsız Kürt devletine karşı olduklarının altını çizen Schmid, Türk hükümetinin güvenlik ve ekonomik çıkarları nedeniyle Suriye’de daha etkin rol oynamak istemesini de gayet normal ve meşru gördüklerini söyledi.
Hafız Esad döneminde Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın kamplarının bulunduğunu, Türkiye’nin bu nedenlerden ötürü terör ve güvenlik endişelerinin meşru olduğunu ama Suriye’deki gelişmelerin salt “Kürt terör tehdidi” bağlamında değerlendirilmesini de doğru bulmadıklarını belirten Schmid, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye Suriye’nin kuzeydoğusunda terör kampları olmaması gerektiğini söylemekte haklı. Ama bununla birlikte Suriye içinde Kürtlerin de meşru özerklik talepleri var. Türkiye tıpkı Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi buna saygı göstermeli. Bu nedenle asıl soru şu: Suriye’de yapıların ve partilerin sadece Suriye içinde varlık göstermesi, Türkiye’ye özellikle askeri olarak etkide bulunmaları nasıl önlenebilir? Bu açıklığa kavuşturulmak zorunda. Aynı zamanda Suriye’deki Kürt partilerin ulusal siyasi sürece müdahil olmaları, Şam’da varlık göstermeleri sağlanmalı. Biz de bunu onlara anlatmaya çalışıyoruz, onlara azınlık haklarını da koruyan Suriye demokrasisini desteklemeleri gerektiğini söylüyoruz. Kürtlerin hakları var ve bunlara ulusal Anayasada, Suriye’nin toprak bütünlüğü korunarak saygı gösterilmek zorunda.”
“Türk vatandaşlarının vize öfkesini anlıyorum”
Türk vatandaşlarının son yıllarda Schengen vizesi konusunda yaşadığı sıkıntılar da SPD’li siyasetçiye soruldu.

Fotoğraf: Pond5 Images/IMAGO
Vize süreçlerinin dijitalleşmesiyle vize taleplerinin incelenmesini hızlandırmayı umduklarını, Türklerin uzun bekleme sürelerine kızgın olmalarının da anlaşılır olduğunu vurgulayan Schmid, “Öfkeyi anlıyorum. Ancak şunu da açıkça söylemek lazım: Türkiye ekonomisindeki kötüleşme nedeniyle vize verildiği takdirde bu kişinin yine Türkiye’ye geri döneceğinden emin olmak için daha ayrıntılı, daha katı bir değerlendirme yapılıyor. Çünkü ne yazık ki Türkiye ekonomisindeki kötü durum nedeniyle vize alıp gelenlerin bazıları geri dönmek istemiyor. Bu insani olarak anlaşılır ama olmaması gereken bir durum” dedi.
Türkiye kökenlilere aşırı sağa karşı demokrasiyi savunma çağrısı
SPD’li Schmid ayrıca Almanya’da artan aşırı sağ tehdidine dikkat çekerek Türkiye kökenli seçmenlerin 23 Şubat seçimlerinde oylarını kullanmasının önemine de vurgu yaptı.
Sosyal Demokratların göçmenleri Alman toplumunun bir parçası olarak gördüğünü, bu nedenle çifte vatandaşlık hakkının tanınması ve vatandaşlığa geçişleri hızlandırmayı öngören yasa değişikliklerini yaptıklarını söyleyen Schmid, son haftalarda siyaset sahnesinde yürütülen göç tartışmalarıyla toplumun bölünmeye çalışıldığına işaret etti.
Nils Schmid, Hristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) başbakan adayı Friedrich Merz’in AfD ile iş birliğine hazır olduğu mesajını verdiğine, olası bir iş birliğinin sınırının ne olacağını öngöremediklerine dikkat çekerek, “Bu büyük bir tehlike çünkü bu tehlike özellikle göçmenleri ve özellikle Müslüman göçmenleri hedef alıyor ve şimdi birlikte demokrasiyi, demokrasiyi baltalamak isteyenlere karşı korumamız gerekiyor” dedi.
Bir yanıt yazın