AfD’nin yükselişine Türkiye kökenliler nasıl bakıyor?
Almanya’da 23 Şubat Pazar günü yapılan erken genel seçimler bir dönüm noktası oldu. Ülkenin yakın tarihinde aşırı sağcı bir parti ilk kez ana muhalefeti oluşturacak. Almanya için Alternatif (AfD) partisi aldığı yüzde 20,8’lik oyla Hristiyan Birlik (CDU/CSU) blokunun ardından sandıktan ikinci güç olarak çıktı. AfD, Almanya’nın doğu eyaletlerinde ise açık ara farkla birinci oldu ve bu, İslam ve göç karşıtı AfD’yi daha da cesaretlendirdi. Partinin başbakan adayı Alice Weidel, kendilerinin gerisine düşen ve onlarla işbirliğini reddeden partilere meydan okuyarak AfD’nin artık bir kitle partisi olduğunu savundu ve demokratik partileri “Hepinizi süreceğiz”şeklinde tehdit etti.
Doğu Almanya’nın Federal Almanya Cumhuriyeti ile birleşmesi sonrası doğudan beş yeni eyalet ülkeye katılmıştı. Almanya’da bugün 16 eyalet bulunuyor.
Aşırı sağcı İslam ve göç karşıtı partinin güçlendiği bu seçimler yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığı Almanya’da Türkiye kökenlileri temsil eden sivil toplum kuruluşları (STK) ve dini cemaatler tarafından da yakından takip edildi. STK’lar, seçim öncesi Türkiye kökenli Alman seçmenlere sandığa gitmeleri ve demokratik bir partiye oy vermeleri çağrısı yaptı.
Ancak sonuç, Türkiye kökenlilerinin çoğunluğunun umduğu gibi olmadı. AfD’nin güçlenmesi sebebiyle endişe büyük.

Almanya Türk Toplumu (TGD) Eş Başkanı Gökay Sofuoğlu, “Korkulan oldu, AfD oylarını ikiye katladı” diye endişeli konuşuyor.Fotoğraf: Kira Hofmann/photothek/picture alliance
İkinci güç olan AfD gidişata yön veriyor
DW Türkçe’nin sorularını cevaplayan Almanya Türk Toplumu (TGD) Eş Başkanı Gökay Sofuoğlu, “Korkulan oldu, AfD oylarını ikiye katladı” diye konuşuyor. Sandıktan ikinci güç olarak çıkan AfD’nin muhalefette de olsa siyasi gündemi belirlediğini söyleyen Sofuoğlu, seçimler öncesi göçün ana gündem olmasıyla merkez partilerinin de kampanyalarında göç karşıtı söylemlere yöneldiğini hatırlatıyor.
“Bu da önümüzdeki dönem Almanya’daki göçmenlerin durumunun geçmişe oranla daha da zorlaşacağına işaret” diye ekliyor. Sofuoğlu’na göre koalisyonu kim kurarsa kursun mutlaka AfD’nin toplumu ve siyaseti bölen polemik dolu muhalefetiyle karşı karşıya kalacak ve bu da göçü sürekli “olumsuz bir olgu” olarak gündemde tutacak.
TGD Eş Başkanı, sandıktan birinci güç olarak çıkan Hristiyan Birlik partileri ve başbakan adayı Friedrich Merz’in seçim kampanyasının son haftalarında aşırı sağcı AfD’nin bazı söylemlerini kullanmaya başladığını belirtiyor ve bunun Merz başbakanlığında kurulacak hükümetin izleyeceği çizgi konusunda kendilerinde endişe yarattığını belirtiyor.

Dağılan üçlü koalisyon hükümetinin Sosyal Demokrat Başbakanı Olaf Scholz, SPD’nin rekor oy kabındaki sorumluluğu üstlendi ve Hristiyan Birlik ile kurulacak muhtemel yeni hükümette görev almayacağını duyurdu. SPD, Türkiye kökenlilerin onlarca yıldır tercih ettiği parti.Fotoğraf: Nadja Wohlleben/REUTERS
Sofuoğlu’na göre umut veren tek şey, Hristiyan Birlik’in tek koalisyon seçeneğinin Sosyal Demokrat Parti (SPD) olması. Eleştirilecek pek çok nokta olsa da Sofuoğlu’na göre göçü bir tehdit olarak görmeyen, Alman vatandaşlığına geçişi kolaylaştıran ve Türkiye kökenlilerin yıllardır talep ettiği çifte vatandaşlığın önünü açan SPD, göçmenlerin kazanımlarında geri adım atılmaması için direnebilir.
Sofuoğlu, partinin en azından bunu vadettiğini söylüyor:
“Bu arada meclise girmeyi başaran 19 Türkiye kökenli milletvekilinin de bu yönde etkisinin olmasını bekliyoruz.”
2003 yılında kurulan Alman-Türk Ekonomi Birliği (DTW) Berlin Temsilcisi Suat Bakır da aşırı sağcı AfD’nin oylarını ikiye katlaması nedeniyle tedirgin. “Korkulan oldu, seçimlerde aşırı sağcı AfD kazandı. Barajı aşamasa da sol popülist BSW (Sahra Wagenknecht İttifakı) kazandı, koyu kırmızı Sol Parti kazandı, diğerleri kaybetti” diyerek merkez partilerin kaybına dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Peki demokrasi kaybetti mi? Hayır, demokrasi kaybetmedi ama derin yara aldı. 23 Şubat benim hayatımın en kara günü ve Almanya’nın son 80 yılının en kara günü oldu. Göz göre göre, adım adım kapasitesiz kadrosuyla AfD her beş seçmenden birinin oyunu almayı başardı.”

2003 yılında kurulan Alman-Türk Ekonomi Birliği (DTW) Berlin Temsilcisi Suat Bakır da aşırı sağcı AfD’nin oylarını ikiye katlaması nedeniyle tedirgin. Fotoğraf: Privat
Bakır’a göre seçmenler, ekonomik istikrarsızlık, yanlış enerji politikaları, sanayideki belirsizlikler, sosyal sorunlar ve göç konusunu göz önünde bulundurarak tercihini yaptı ve kurulacak yeni hükümet halktan bunlara verilen mesajları doğru okumalı, ona göre hareket etmeli.
“Ben şimdiye kadar hep iyimserdim, ancak artık karamsarım” diyen Bakır, kurulacak koalisyonun halkın endişelerini gidermeye yönelik vaatlerini yerine getiremeyeceğini, vaatlerinden geri adım atmak zorunda kalacağını, bu durumda da parti içinden ve muhalefetten baskının artacağını düşünüyor. “Ekonomide doğru adımlar atılsa bile seçim kampanyasında iddia edildiği gibi iki üç yılda düzelme zor. Yapısal durağanlık var. ABD’den Trump baskısı var. Almanya’da yüzlerce milyar euroluk yatırım açığı var” diye ekliyor.
Bakır’a göre yeni hükümet derhal sanayi politikasını ele almalı, yüksek enerji maliyetlerini düşürmeli, yatırımları engelleyen aşırı bürokrasiyi aşma ve işletmeleri yeni yatırıma teşvik etme yönünde politikalar geliştirmeli. Bunları yapabilmek için ise “sıfır borç” prensibi gevşetilmeli, ancak bu noktada anayasal değişiklik gerekiyor. Aritmetiği değişen mecliste ise üçte iki çoğunluğu bulmak artık zor.
“Almanya’da asgari 400 milyar euroluk yatırım açığı var. Bu açığı kapatmak ve konjontürü ateşlemek için devletin borçlanması lazım. Almanya’nın kamusal borcu uluslararası sıralamada çok düşük fakat Hristiyan Birlik partileri ile Hür Demokratlar (FDP) ‘sıfır borç’ ilkesinden vazgeçmeye yanaşmadı. Böylece Almanya’da yatırımlar frenlendi ve büyüme durdu. Seçimlerden sonra parlamentoda bunu değiştirmek daha da zorlaştı. O nedenle kötümserim” diyor ve önümüzdeki 10 yılda da istikrarlı bir gidişat beklemediğini belirtiyor.

Almanya Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP) uzmanlarından Dr. Yaşar Aydın da Suat Bakır’ın endişelerini paylaşıyor. Aydın’a göre küresel krizlerin damgasını vurduğu bir dönemde Almanya’nın geleceği, yeni hükümetin iş başında olacağı önümüzdeki dört yıla bağlı.Fotoğraf: privat
Almanya’nın geleceği önümüzdeki dört yıla bağlı
Almanya Bilim ve Siyaset Vakfı (SWP) uzmanlarından Dr. Yaşar Aydın da Suat Bakır’ın endişelerini paylaşıyor. Aydın’a göre küresel krizlerin damgasını vurduğu bir dönemde Almanya’nın geleceği, yeni hükümetin iş başında olacağı önümüzdeki dört yıla bağlı.
Kurulması muhtemel Hristiyan Birlik-SPD koalisyonun başarılı bir yönetim sergilemesi ve Almanya’nın ihtiyaç duyduğu reformları gerçekleştirmesi gerektiğini kaydeden Aydın’agöre, işsizliğin düşmesi, ekonominin canlandırılması, yatırımların yapılması şart. Dijitalleşme ve iklim koruma gibi büyük sorunların yanı sıra göç de hükümetin karşı karşıya olduğu büyük zorluklar arasında.
Aydın’a göre yeni hükümet önümüzdeki dört yılı iyi değerlendiremezse ve beklentileri karşılayamazsa dört yıl sonra yapılacak 2029 genel seçimlerinde AfD iddia ettiği gibi daha güçlü bir şekilde Federal Meclis’e girebilir, hatta meclis çoğunluğunu bile elde edebilir. Aydın, “Ben böyle bir tehlikenin olduğunu görüyorum” diye endişeli konuşuyor.
Seçim sürecinde Türkiye kökenliler arasında bazı grupların AfD’yi desteklediğini ve AfD’nin de onlara hitap eden kampanyalar yürüttüğünü gözlemlediklerini de belirten Aydın’a göre bunun nedenleri farklı. Ancak genellemelerle açıklanması zor, zira Türkiye kökenliler homojen bir grup değil. İslam karşıtı söylemleriyle laik kesimlerden destek alabildiği gibi AKP ve Cumhurbaşkanı Recey Tayyip Erdoğan ile iyi anlaşacağı yönündeki vaatleriyle AKPli ve milliyetçi kesimleri de çekebildiğini belirtiyor. Ayrıca Türkiye kökenlilerin sosyal medyada aktif olması ve AfD’nin de sosyal medya propagandasına ağırlık vermesi nedeniyle de AfD’ye ilgisi var gibi bir izlenim doğabildiğine işaret ediyor ve ekliyor:
“Ancak elimizde Türklerin, Türkiyelilerin yüzde kaçının AfD’ye oy verdiğine dair veriler yok. Bu konuda sadece tahminler yürütebiliyoruz.”
Yaşar’a göre AfD, Türkiye kökenlilerle ortak yanı çokmuş gibi yansıtsa da önümüzdeki dönemde bir kentte yaşanacak ilk cami inşaatı, Ramazan ışıklandırması veya ezan okunması tartışması onların gerçek yüzünü ortaya koyacak.

Almanya ile Türkiye arasında son senelerde en fazla dile getirilen sorun aile birleşimi yoluyla ve okumaya, çalışmaya ve ziyarete gelmek isteyenlerin vize alamaması. Fotoğraf: Yurttas Cemal/Demiroren Visual Media/ABACA/picture alliance
Çözülmeyen vize sorunu
TGD Eş Başkanı Sofuoğlu, kurulması muhtemel gözüken Hristiyan Birlik-SPD koalisyonu döneminde Türkiye politikası konusunda büyük değişiklik öngörmüyor. Özellikle aile birleşimi, okumaya, çalışmaya ve ziyarete gelmek isteyenlerin vize sorunlarının çözülmesi gibi milyonları ilgilendiren konularda olumlu gelişmeler beklemediklerini belirtiyor.
“Değişiklik beklemiyoruz, çünkü başbakan olacak Merz’in Türkiye politikasıyla Scholz’dan önceki Merkel’in Türkiye politikası birbirine çok benziyor” diyor. “Almanya’daki Türkleri ve ailelerini ilgilendiren vize sorunu, aile birleşimi gibi pek çok konu sürüncemede kalmaya devam edecek ve sivil toplum kuruluşlarından gerekli tepkiler gelmediği sürece bir değişiklik olmayacak” şeklinde endişeleri olduğunu vurguluyor.
DTW’den Bakır’a göre de Scholz hükümeti dönemindeki üç yıl zarfında Almanya’nın Türkiye politikası büyük ölçüde durağandı ve Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkiler ileriye taşınamadı. Mevcut jeopolitik değişimlere bakıldığında Almanya ve Avrupa’nın Türkiye’nin stratejik önemini kavrayamadığını düşünen Bakır, “Son dönemde hafif yakınlaşmalar oldu, fakat bunlar stratejik bir yön değişimine işaret değil maalesef” tespitini dile getiriyor.
Özellikle ABD’de Donald Trump’ın yönetimi devralmasıyla başlayan ve devam etmesi beklenen gelişmeler de göz önünde bulundurulduğunda Avrupa’nın güvenlik mimarisini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini savunan Bakır, “Bu bağlamda Türkiye, stratejik konumu, askeri kapasitesi ve gelişen savunma sanayii ile dış politikada merkezî bir rol oynamalı. Almanya, Türkiye’nin Avrupa’ya daha fazla yakınlaştırılması için inisiyatif almalı” diyor ve uyarıyor:
“Türkiye’nin Avrupa ekonomileri için önemli bir üretim ve tedarik üssü olarak değerlendirilmesi faydalı olacaktır. Ne yazık ki Almanya ve özellikle Fransa’daki dar görüşlü politikacılar, bunu çok geç fark edecek. Onlar iç siyasi tartışmalarla zaman kaybederken Çin küresel pazarda herkesi geride bırakacak ve Avrupa bu gerçeği görmezden gelmeye devam ederse büyük bedeller ödeyecektir.”
Bir yanıt yazın