Büyük koalisyon ile Berlin-Ankara ilişkileri ne yöne kayar?
Almanya’da erken seçim sonrası gözler haftalarca sürmesi beklenen koalisyon görüşmelerine çevrilirken, hükümetin kurulması ve yeni dışişleri bakanının belirlenmesinin ardından Türkiye ile ilişkilerin ne yönde ilerleyeceği de merak konusu.
23 Şubat’taki seçimlerin galibi Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin koalisyon için çok fazla seçeneği bulunmuyor. Resmi olmayan sonuçlara göre oyları yüzde 28,5 olan ve sandıktan ikinci parti olarak çıkan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile koalisyona gitmeyeceğini duyuran CDU/CSU, yüzde 16,4 oyla üçüncü sırada bulunan Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) kapısını çalmak zorunda kalacak.Almanya’da CDU/CSU’nun SPD ile kurduğu koalisyonlara “büyük koalisyon” deniliyor.
23 Şubat seçimlerini ve Türkiye-Almanya ilişkilerini yakından izleyen uzmanlar yeni hükümetle birlikte iki ülke arasında son dönemde ilerleme sağlanan alanlarda farklı açılımlar gelme ihtimalini yüksek görüyor. Ancak eskiden masada olan insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi değerlerin Berlin-Ankara ilişkilerinin önemli parametreleri arasında eskisi kadar yer almayabileceği düşünülüyor.

CDU Genel Başkanı Friedrich MerzFotoğraf: Christoph Soeder/dpa/picture alliance
İlişkiler “işlevsel temelde” mi sürecek?
Hükümet kurma görüşmeleri henüz başlamazken yeni koalisyon için en yüksek ihtimal CDU/CSU ile SPD’nin ittifakına veriliyor.
Bu ihtimal ise Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Dış Politika Programı Koordinatörü Zeynep Alemdar tarafından Türkiye için en iyi senaryolardan biri olarak yorumlanıyor. Alemdar, böyle bir koalisyonun Türkiye’ye karşı pragmatik bir tutum takınacağı öngörüsünde bulunurken, EDAM’da Dr. Yaşar Aydın ile birlikte kaleme aldıkları makalede bunu şöyle açıklıyor:
“CDU/CSU Türkiye’nin AB üyeliğine sıcak bakmıyor, katılım müzakerelerinin yeniden canlandırılması gündemlerinde yer almıyor. Ancak mecliste tek fraksiyon çatısı altında hareket edecek olan Hristiyan Birlik partileri Türkiye’nin jeostratejik öneminin ve Ortadoğu, Karadeniz ve Doğu Akdeniz Bölgesi’nde oynadığı ve oynayabileceği istikrar sağlayıcı rolün de bilincinde. Örneğin SPD’nin seçim programında Türkiye anılmazken, CDU/CSU’nun seçim programında Türkiye’nin hem AB hem de Almanya için önemine vurgu yapılıyor.”
Alemdar, Başbakan olması beklenen Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Friedrich Merz’in bir hukukçu olmasının yanı sıra uzun yıllar yatırım uzmanlığı yaptığını hatırlatarak, bu siyasetçinin başbakanlığı döneminde Türkiye-Almanya ilişkilerinde son dönemde gözlemlenen yumuşamanın devam edebileceğini belirtiyor.
“Merz’in genel olarak geçerli olan ve perakendeci ilişkiler dediğimiz türde ilişkileri sürdürmeye devam edeceğini düşünüyorum” diyen Alemdar, Türkiye ile Almanya arasında savunma ve ekonomi gibi alanlarda ise ortak çıkarlar doğrultusunda “işlevsel ilişkinin” devam edeceğini düşünüyor.
Savunma iş birliği nasıl ilerler?
Ankara’nın satın almak istediği 40 adet Eurofighter Typoon savaş uçağına uzun süre yeşil ışık yakmayan Berlin sonbaharda bu tutumunu değiştirmişti. Başbakan Olaf Scholz, 19 Ekim 2024’te gerçekleştirdiği İstanbul ziyaretinde Eurofighter satış sürecinin başlatılması için ilk onayı verdiklerini açıklamıştı.
Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Turhan’a göre Donal Trump’ın Beyaz Saray’a gelişi, hem Almanya dâhil Avrupa’da aşırı sağın yükselişi hem de gelişmekte olan ve yükselen birçok ülkede gözlemlenen “illiberal trendler” uluslararası sistemde iş birliği ve diyaloğun değerlerden oldukça uzak, daha pragmatik ve transaksiyonel bir tutumla gerçekleşebileceğine işaret ediyor.
Turhan, her ne kadar Merz savunma ve güvenlik politikaları alanında Türkiye ile iş birliğinin geliştirilmesine yönelik sinyaller verse de Avrupa Komisyonu’nun son raporunda Türkiye ve AB arasında güvenlik ve savunma politikaları uyum oranının tarihi bir rekorla sadece yüzde beş düzeyinde seyretmesine dikkat çekiyor. Turhan bu durumun savunma alanındaki iş birliğinin “hep istikrarlı ve kolay gerçekleşemeyebileceğine” işaret ettiğini belirtiyor.

Olaf Scholz’un 19 Ekim 2024’teki ziyaretinden bir kareFotoğraf: Guido Bergmann/picture alliance
AB kapıları Türkiye için nihai olarak kapanır mı?
Peki Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotifi Almanya’daki hükümet değişiminin bu açıdan önemi ne olabilir?
Turhan gerek Hristiyan Demokratların gerekse eskiden Türkiye’nin AB sürecine dair özellikle olumlu duruşu ile tanınan Sosyal Demokratların seçim programlarına bakınca Almanya açısından Türkiye’nin AB üyelik kapısının fiilen kapandığının söylenebileceğini belirtiyor.
Hristiyan Demokratların seçim programlarında tarihte ilk defa çok açıkça Türkiye’nin kesinlikle AB üyesi olmayacağını belirttiğini, Sosyal Demokratların ise seçim programlarında genişlemeyle ilgili paragrafta Türkiye’den bir kelime bile bahsetmediğini anımsatarak, “Her ne kadar nihai formülasyon için koalisyon antlaşmasını beklememiz gerekse de Almanya açısından Türkiye’ye aralanan AB kapısının pratikte nihai olarak kapandığını ön görebiliriz” diyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da son basın toplantısında Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin fiilen donmuş durumda olduğunu söylemişti.
Alemdar, ilişkilerde hem ikili bazda hem de AB perspektifi açısından “çarpışmalı bir döneme” girileceğini düşünmediğini ifade ederken, son dönemde AB’nin kendi içindeki dengelerin de zaten değiştiğini, Birlik’in artık liberal normları güçlendirici yapısının çok kalmadığını belirtiyor.
Yeni hükümette dışişleri bakanı kim olacak?
Koalisyon seçenekleri fazla olmasa da hükümetin kurulabilmesinin haftaları bulacağı tahmin ediliyor.
Alemdar, her ne kadar şu anda CDU/CSU ile SPD’nin kuracağı bir koalisyona doğru gidiliyor gibi görünse de görüşmelerin henüz başlamadığını hatırlatarak, yeni hükümetin yapısı kadar dışişleri bakanlığını hangi partinin alacağının da önemli bir etken olacağını kaydediyor.
Yeni dışişleri bakanını zor ve çalkantılı bir dış dünya bekliyor. Almanya erken seçim sonrası dış siyasette de yeni bir dönemin hazırlığında. ABD’den uzaklaşacak olan Berlin’in savunmasında da büyük değişikliklere gitmesi bekleniyor.
Turhan’a göre, Merz’in özellikle uluslararası sistemde yaşanan türbülanslar ve transatlantik ilişkilerde yaşanan kopmalar nedeniyle hızlı bir koalisyon kurulması gerektiğini belirtmesi, olası bir CDU/CSU-SPD koalisyonuna ilişkin görüşmelerin çok uzun sürmeyebileceğini gösteriyor.
Yeni jeopolitik ortamda dışişleri bakanlığı ve savunma bakanlığı gibi pozisyonların daha çok önem kazandığını da belirten Turhan, bu görevleri hangi partilerden siyasilerin dolduracağı konusunun görüşmelerin en önemli noktaları arasında olabileceğini ifade ediyor.

Fotoğraf: Julian Stratenschulte/dpa/picture alliance
AfD’nin ilişkilere etkisi ne olabilir?
Almanya’daki seçimlerde resmi olmayan sonuçlara göre aşırı sağcı parti AfD, Eylül 2021’deki seçimlere kıyasla oyunu 10 puan artırarak seçmenlerin yüzde 20,8’inin desteğini aldı.
Böylelikle aşırı sağcı bir parti İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez rekor düzeyde oy olarak mecliste ikinci siyasi güç olmayı başardı. Tahminlere göre AfD’nin Federal Meclis’te 152 sandalyesi olacak. Ancak AfD’nin ikinci parti olmasına rağmen hükümet ortağı olması beklenmiyor.
Turhan, AfD ile göç konularında parlamentoda ortaklık yapmaya hazır olan CDU’nun, gerek Almanya gerekse diğer Avrupa ülkelerinde bir türlü tam çözüm bulunamayan göç yönetiminin Türkiye ile iş birliği hâlinde daha dışsallaştırılmasına olumlu bakabileceğine işaret ediyor. Turhan, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Öte yandan, her ne kadar AfD son seçim kampanyasında Türk asıllı Alman vatandaşları ve Türk diasporasını hedef almamış ve dikkatini başka göçmen gruplarına çevirmiş olsa da gelecek dönemde kimlik politikalarının Türk diasporası üzerinden yapılmayacağının garantisi bulunmamakta.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dünkü kabinenin ardından yaptığı açıklamada Batılı kuruluşlar ve liderlerin Gazze savaşında “sınıfta kaldığını” belirtirken ülke ismi belirtmeden şunları kaydetmişti:
“Yıllardır dünyaya örnek gösterilen Batılı değerlerin insanlık için ortak bir fayda hedefinin olmadığı özellikle bu süreçte tekrar anlaşılmıştır. İtibar ve güven kaybının kısa sürede toparlanması da mümkün değildir. Bu tablo karşısında bizim için asıl olan çıkarlarımızın korunmasıdır. Aynı şekilde 4-5 kuşaktır Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın huzur ve esenliğine büyük önem veriyoruz. Aşırı sağ gerçekliğinin Avrupalı Türkler ve Müslümanlar açısından bir tehdit oluşturmaması için gelişmeleri dikkatle takip ediyoruz.”
Alemdar ise Meclis’te AfD’nin yüzde 20’lik bir ağırlığı olacağına ve bunun da etkili bir muhalefet getireceğine işaret ederek, bu partinin göçmenlere ve Türk diasporasına yönelik belirli bir politikası olup olmayacağı ile yeni koalisyon hükümetinin buna karşı takınacağı tavrın da beklenip izlenmesi gerektiğini söylüyor.
CDU ve SPD’nin Türkiye’yi ilgilendiren hangi konularda AFD’yle müzakere yapmasının gerekebileceğinin de belirleyici olabileceğini söyleyen Alemdar, bununla birlikte savunma ve ekonomi konularında bir sorun olmayacağını düşünüyor.
Alemdar, AfD’nin muhalefetinin iktidar politikalarında bir sonuç doğuracağını sanmadığını ancak genel olarak döneme ve ilişkilerin o sıradaki durumuna göre dilin sertleşmesi ya da yumuşamasının beklenebileceğini söyleyerek, göçmen karşıtı bu partinin Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler için önemli bir sonuç vermesini ise öngörmüyor. Alemdar, Türkiye kökenlilerin eski göçmenler olduğuna dikkat çekiyor.
Bir yanıt yazın