DEM Parti: Öcalan’ın çözüm perspektifi tarihsel fırsat

DEM Parti, 12 Şubat’ta Ankara’da toplanan Parti Meclisi’nde (PM) Kürt sorununun çözümü için belirlenen yol haritasını açıkladı.

Bugün açıklanan PM bildirgesinin “Barışın ve demokratik çözümün ana ekseni: Birlikte eşit yaşam ve yeni bir toplumsal sözleşme” alt başlığını taşıyan bölümde, Kürt sorununun “inkar, imha, askeri operasyonlar ve tecrit politikalarıyla değil, halkların eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşayabileceği demokratik bir sistem” ile çözülebileceği savunuldu.

“Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği çözüm perspektifi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalıcı barışın sağlanması açısından tarihsel bir fırsattır” ifadelerine yer verilen bildirgede, Öcalan’ın çözüm tezleri ve demokratikleşemeye yönelik çağrılarının “halkların ortak geleceği için kritik bir dönüm noktası olacağı” belirtildi.

Bildirgede bu bağlamda barış ve demokratik çözüm için belirlenen şartlar dört maddede sıralandı.

DEM Parti’nin şartları

İlk olarak Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması isteniyor. Bu beklenti, “Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, özgür çalışma koşullarının sağlanması, toplumun barış ve demokratikleşme sürecine dair gelişmeleri doğrudan öğrenmesi, onurlu bir barışın sağlanması açısından hayati bir öneme sahip” ifadeleriyle yer alıyor.

İkinci şart ise “Demokratik Yeni Bir Toplumsal Sözleşme” başlığını taşıyor. Bu koşul da “Kürt halkının demokratik ve siyasi haklarının anayasal güvence altına alınması sağlanmalı, Türkiye’de demokratikleşmenin önünü açacak çoğulcu ve katılımcı bir inşa süreci başlatılmalı” sözleriyle kaydediliyor.


Mart ayında DEM Parti tarafından İstanbul’da düzenlenen Nevruz etkinliğinde hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın resimleri havaya tutuldu. Fotoğraf: Umit Bektas/File Photo/REUTERS

Üçüncü olarak ise “Ortak Vatanda Eşit Yaşam” şartına vurgu yapılıyor. Buna da şu ifadelerle açıklık getiriliyor: “Türkiye’de yaşayan herkes, eşit haklara sahip yurttaşlar olarak ortak bir geleceği birlikte inşa etme hakkına sahiptir. Kürtler, Türkler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Romanlar; Sünniler, Aleviler, Êzidîler, Hristiyanlar, Museviler ve diğer tüm halklar, inançlar ve kimlikler hiçbir ayrımcılığa uğramadan, anadilinde eğitim ve kültürel haklar başta olmak üzere tüm demokratik haklara sahip olmalıdır.”

Son koşula da “Türkiye’nin Ortadoğu’da Savaş Yerine Diyalog ve Barış Politikalarını Benimsemesi” ifadeleriyle yer verilerek, “Bölgedeki tüm halklarla eşit ve barışçıl ilişkilere dayalı diplomasi geliştirilerek, başta Kürtler olmak üzere bölge halklarıyla ilişkiler savaş ve imha temelinde değil, demokratik müzakere çerçevesinde ele alınmalıdır” beklentisi aktarılıyor.

“Barış sürecini daraltmak iktidarın bilinçli tercihi”

DEM Parti bildirgesinde barış talebinin toplumsallaştırılması ve demokratik zeminde güçlendirilmesi gerekliliğine “bir zorunluluk” olarak vurgu yapılırken, “Barış sürecini daraltmak, onu yalnızca belli bir kesimin meselesiymiş gibi göstermek, iktidarın bilinçli bir tercihidir. Bize düşen görev ise barışı toplumsal alanda ve demokratik zeminde derinleştirmektir” deniliyor.


DEM Parti ile PKK’nın lideri Abdullah Öcalan arasındaki görüşme süreci MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlamıştı.Fotoğraf: DHA

“DEM Parti barışın gerçek ve kalıcı olması için üzerine düşen tarihsel sorumluluğun bilincindedir” ifadelerinin yer aldığı metinde, çatışma ve çözümsüzlük siyasetinin karşısında durarak barış talebinin toplumsallaşması ve halkların demokratik iradesinin güçlenmesi için daha fazla mücadele edileceği belirtiliyor.

Açıklanan bildirgede şu hedefe vurgu yapılıyor:

“İçinde bulunduğumuz kritik süreçte, barışın gerçek ve kalıcı olması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirecek, halkların müzakere zeminini genişletecek ve barışı sadece siyasi aktörlerin değil, Türkiye halklarının ortak talebi haline getirmek için çalışacağız. Baskıya karşı direnişi, savaşa karşı barışı, sömürüye karşı emeğin gücünü büyüteceğiz. Adil, demokratik ve onurlu bir barışı halklarımızın ortak iradesiyle mutlaka inşa edeceğiz. Kazanacağız, mutlaka kazanacağız.”

“Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı yok sayılmakta”

Bu arada bildirgede Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikalarının, Kürt sorununun çözümüne etkileriyle ilgili değerlendirmeler de aktarılıyor.

Ortadoğu’nun “emperyalist çıkarların, otoriter rejimlerin ve mezhepçi çatışmaların pençesindeki bir savaş alanına çevrildiğine” işaret edilen metinde, “Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de Kürt halkının demokratik hakları bastırılmakta; halkların kendi kaderini tayin hakkı yok sayılmaktadır” görüşü kaydediliyor.


DEM açıklamasında, Mazlum Abdi’nin komutanı olduğu Demokratik Suriye Demokratik Güçleri’nden söz edilmemekle birlikte Suriye’deki Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkına vurgu yapılıyor. Fotoğraf: Getty Images/AFP

“Türkiye’deki iktidarın Kürt halkına yönelik saldırıları, sadece Kürt sorununun demokratik çözümünü değil, Türkiye’nin demokratikleşmesini de engelleyen bir çıkmaz yaratmaktadır” sözlerinin yer aldığı bildirgede, Kürtlerin Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerklik talepleri için de şu ifadeler kullanıldı:

“Kuzey ve Doğu Suriye halklarının demokratik yönetim talebi başta Türkiye’nin askeri operasyonları ve müdahaleci politikaları olmak üzere çeşitli emperyal ve bölgesel aktörler tarafından tehdit edilmektedir. Türkiye’nin Rojava’ya yönelik müdahaleleri sadece Kürt halkının değil, Arapların, Ermenilerin, Türkmenlerin, Çerkeslerin; Süryanilerin, Alevilerin, Êzidîlerin, Dürzilerin ve tüm bölge halklarının ve inançların demokratik iradesini hedef almaktadır.”

DEM, bildirgesinde “savaşın kazananı yoktur” ifadelerine yer vermekle birlikte, “Ancak halkların ortak mücadelesi ve dayanışması, barış ve özgürlüğün garantisidir. Tarih göstermiştir ki, barış talebi, mücadeleden vazgeçmek değil, mücadelenin daha güçlü ve yeni araçlarla, daha geniş bir toplumsal dayanışma ve örgütlenmeyle sürdürülmesidir” görüşünü savunuyor.

DW/ DA, EC

DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir