Gelsenkirchen: Almanya’nın en yoksul kentinde seçimin nabzı

Gelsenkirchen, Almanya’nın batısındaki Ruhr Bölgesi’nde yer alan bir işçi kenti. Her dört çalışandan birinin sosyal yardımla geçinebildiği kentte, kişi başına ortalama yıllık gelir 18 bin euronun altında. Bu, Almanya’da şehirler bazında en düşük gelir seviyesi anlamına geliyor.

Şehirdeki işsizlik oranı yüzde 14’ün üzerinde. Bu kategoride de Gelsenkirchen, ülke genelinde başı çeken şehirler arasında. Ülke genelindeki işsizlik ortalaması ise yüzde 6 civarında.

Gelsenkirchen, giderek daha fazla hayal kırıklığına uğrayan seçmenlerin yaşadığı bir şehir. Bu nedenle eskiden emekçi dostu Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) oy veren birçok kişi, şimdi aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisine yöneliyor.

Yükseliş trendindeki AfD, 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde şehirdeki oyların neredeyse yüzde 22’sini alarak sadece bin 600 oy farkla ikinci olmuştu. Bu tablo ışığında AfD’nin genel seçimlerde Gelsenkirchen’de doğrudan bir sandalye kazanması sürpriz olmayacak.

Yapısal Dönüşüm: Değişim için cesur olunmalı

Ancak Gelsenkirchen her zaman yoksul bir kent değildi. Bir zamanlar, sanayileşmenin cazibe merkezlerinden biriydi. Almanya’daki enerji dönüşümü sonrası kömür madeni yataklarının önemini yitirmesiyle kent cazibesini yitirdi.


Eski bir maden ocağının bulunduğu ünlü NordsternparkFotoğraf: Karsten Rabas/Stadt Gelsenkirchen

Eski bir maden ocağının bulunduğu Nordsternpark bölgesinde yaşayan 79 yaşındaki Reinhold Adam, Gelsenkirchen’in geçmişini, iniş ve çıkışlarını en iyi bilen kişilerin başında geliyor.

Kentte aşırı sağın yükselişinden şikayetçi olan ve buna karşı mücedele eden Adam, genç yaşta madende çalışmaya başlamış, madencilik eğitimi almış ve daha sonra elektrikçi olarak maden ocağında yıllarca görev yapmış. Bugün, eski Nordstern maden sahasında rehberlik yapıyor. Buraya Kanada, Japonya ve Avustralya gibi uzak ülkelerden bile ziyaretçi geliyor.

DW’ye konuşan Adam, madencilerin dayanışmasını anlatırken birçok kişinin duygulandığını söylüyor:

“Rehberliklerimde insanlar bana, madenciliğin ruhunu hissettiklerini söylüyor.”

Adam, Gelsenkirchen’in geleceği için ise umudunu kaybetmiyor:

“Nordstern, yapısal dönüşümün başarılı olabileceğinin en iyi örneği. 1997’de burada Almanya Bahçecilik Fuarı düzenlendi ve 1,6 milyon ziyaretçi ağırlandı. İki yıl içinde Uluslararası Bahçecilik Sergisi de burada olacak. Nordstern hâlâ yaşıyor, ama farklı bir şekilde. Değişimi kabul etmeli, ileriye umutla bakmalı ve cesur olmalısınız.”

Enerji üretimi ve kullanımı açısından yapısal dönüşüm, Almanya’da şu anlama geliyor: Kömür kullanımı artık geçmişte kaldı. Hizmet sektörü, eğitim ve yenilikçi projeler geleceği temsil ediyor. Nordsternpark’ta da benzer bir değişim var. 100 hektarlık eski sanayi bölgesi, artık her yıl 200 bin ziyaretçiyi çeken büyük bir yeşil alan haline geldi. Tırmanma parkı, amfi tiyatro ve 83 metre yüksekliğindeki gözlem kulesi, pek çok ziyaretçinin ilgisini çekiyor.

Reinhold Adam, insanlara şehir manzarasını gösterdiğinde çoğunun Gelsenkirchen’in bu kadar yeşil olmasına şaşırdığını söylüyor. AfD’nin son yıllarda burada başarılı olmasına ise bir türlü anlam veremiyor:

“Ruhr Bölgesi’ndeki insanların en büyük gücü her zaman dayanışmaydı. Madenciler için bu, hayatta kalmanın temeliydi. Ama ne yazık ki bu ruh kayboldu. Eskiden çözüm ararken şimdi öncelikle suçlu aranıyor. Her şeyi devletten bekleyemeyiz, kendimiz harekete geçmeliyiz.”


Gelsenkirche Belediye Başkanı Karin WelgeFotoğraf: Uwe Gelesch/Stadt Gelsenkirchen

Ekonomik mucize şehrinden yoksulluğun başkentine

Gelsenkirchen’in olumsuz imajından kurtulması için Reinhold Adam gibi daha fazla azimli ve pozitif düşünen insana ihtiyacı var. Belediye Başkanı Karin Welge, beş yıldır şehrin kötü imajını değiştirmek için çalışıyor. “Muhtemelen Almanya’daki en zor belediye başkanlığı görevlerinden birine sahibim” diyen Welge, DW mikrofonlarına şunları söylüyor:

“Gelsenkirchen, başka hiçbir Alman şehrine benzemeyen bir geçmişe sahip. Çok hızlı bir şekilde zenginleşti ve gelişti. Ancak ardından gelen yapısal çöküş, şehre büyük bir darbe vurdu. 1960’tan önce neredeyse 400 bin nüfusumuz vardı. Yapısal dönüşümle birlikte bu sayı büyük ölçüde azaldı ve 2008 mali krizi sırasında 258 bine düştü. Sosyal sigortaya tabi istihdam alanlarının yarısını kaybettik.”

1950’lerdeki Batı Almanya ekonomik mucizesi sırasında şehir hızla büyüdü. Polonya, İtalya ve Türkiye’den binlerce göçmen işçi buraya akın etti. Şehir, Avrupa’nın en önemli kömür merkezi haline geldi. 2008’e gelindiğinde ise Westerholt madeni kapandı ve şehir gerilemeye başladı. Bugün Gelsenkirchen, birçok Alman kenti gibi finansal zorluklarla karşı karşıya. Ancak Almanya’daki seçim kampanyalarında bu konu neredeyse hiç tartışılmıyor.

Belediye Başkanı, yatırım eksikliğinin kendisini zor durumda bıraktığını söylüyor:

“Eyalet hükümeti bize, ‘Şu kadar harcayabilirsiniz, yönetimde ek insan çalıştıramazsınız ve yeni yatırımlarda bulunamazsınız,’ diyor. Oysa bir şeyler kırılmaya, bozulmaya başladığında, en çok o zaman yatırım yapmak gerekir. 2011’de belediye meclisine girdiğimde, Gelsenkirchen genelinde 17-18 milyon euro yatırım yapabiliyorduk. Bugün ise bu para küçük bir okul inşa etmeye bile yetmez. 1970’lerden beri burada tek bir okul dahi inşa edilmedi.”


Taylor Swift’in Almanya konserine ev sahipligi yapan Gelsenkirchen günlerce “Swiftkirchen” olarak anıldı.Fotoğraf: Bernd Thissen/dpa/picture alliance

AfD, şehirdeki sorunlardan yararlanıyor

Welge, üç büyük sorunu olduğunu belirtiyor:

“80 binlik istihdam kaybı, yeni iş fırsatlarının olmaması ve eğitimde yetersiz finansman.”

2007’de Avrupa Birliği’nin (AB) doğuya genişlemesiyle Bulgaristan ve Romanya’dan düşük eğitim seviyesine sahip insanlar şehre göç etti. Ancak bu kişilerin ülkeye uyumu büyük ölçüde başarısız oldu. Eskiden madencilerin haklarını savunan SPD’nin seçimlerde yüzde 60 oy aldığı günler çoktan geride kaldı. AfD, şehirdeki kriz havasını kendi lehine kullanıyor.

Welge’ye göre, birçok kişi, artık kendini şehirle özdeşleştiremiyor:

“Bazı vatandaşlar, ‘Burası artık benim Gelsenkirchen’im değil, burada kendimi evimde hissetmiyorum’ diyor. Yıllarca başarılı bir entegrasyon hikâyesi anlatan şehir, bugün bunun tam tersine dönüştü. Bu da radikal partilere alan açıyor. AfD, ‘Senin emekli maaşın yetmiyor ama göçmenler buradan para kazanıyor’ diyerek insanları birbirine düşürüyor.”


Ückendorf semtindeki Bochum Caddesi, eskiden suç ve yoksullukla anılan bir “No-Go”, yani “gidilmemesi gereken” alanlar arasındaydı. Bugünse kafeleri, galerileri ve etkinlik mekânlarıile bir cazibe merkezi. Fotoğraf: Oliver Pieper/DW

“No-Go” bölgesinden “To-Go” bölgesine: Bochum Caddesi

Ückendorf semtindeki Bochum Caddesi, bu olumsuz algıya karşı mücadele edilen yerlerin başında geliyor. Burası, eskiden suç ve yoksullukla anılan bir “No-Go”, yani “gidilmemesi gereken” alanlar arasındaydı. Bugün ise kafeleri, galerileri ve etkinlik mekânlarına dönüştürülmüş kiliseleriyle Berlin’in popüler cazibe merkezlerinden birini andırıyor.

Şehir araştırmacısı Frank Eckardt’a göre, Bochum Caddesi ve civarındaki dönüşüm hayli umut verici:

“Burada yıllardır bir umutsuzluk hâkimdi. İnsanlar, ‘Biz unutulduk, buraya yatırım yapılmıyor’ diye düşünüyordu. Ama şimdi bu algı değişmeye başladı.”

Ancak Eckardt, Gelsenkirchen’in tamamı için henüz aynı şeyin söylenemeyeceğini de vurguluyor:

“İnsanların ‘Buradan neden gideyim? Burası da harika bir yer’ demesi için daha uzunca bir yol kat edilmesi gerekiyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir